15 Şubat 2009 Pazar

Barcelonismo

Türkçe’ye ya da herhangi başka bir dile çevrilmesinin imkansız olduğu, sadece Katalanca sözlüklerde bulanabilecek bir kelime: Barcelonismo! Kelimelerle anlatmanın yorucu, kullanılan kelimelerin ise çoğu zaman kifayetsiz kalacağı “Barcelona efsanesi”ni anlatmanın en kolay yolu! Peki, neyin nesidir bu efsane?

Efsaneyi sadece futbol oyunu üzerinden tarif etmeye kalkmak; kolaycılığa kaçmış olmanın yanı sıra Katalanların direnişine, köklü tarihlerine, geçmişlerine de büyük saygısızlık olacaktır.

FC Barcelona; Katalanların "mas que un club” (bir kulüpten ötesi) diye adlandırdığı, dünya üzerinde futbolla ilgili ilgisiz herkesin adını ezbere bildiği, tarihi başarılarla dolu, flamasının Katalan bayrağı, futbol takımının ise Katalunya ulusal takımı muamelesi gördüğü bir çeşit örgütlenmedir. Evet, başlı başına bir örgütlenme! Neden mi?

Bu sorunun cevabını İspanya tarihinde, daha da spesifikleştirmek gerekirse İspanya iç savaşı'nda ve sonrasında 40 yıl süren Franco diktatörlüğünde aramak gerekir. Enternasyonel Tugaylar tarafından, Madrid’i kuşatan faşist kuvvetlere karşı yazılan meşhur “No Pasaran” marşının çıkışına da sahne olan iç savaş; 19.yy’ın sonlarında Afrika’da kolonilerini kaybetmeye başlayan İspanya’nın büyük hızla ekonomik, sosyal ve siyasi bir çöküntünün içine girmesiyle 1936’da patlak verir. 17 temmuz 1936'da general Francisco Franco'nun komutasındaki milliyetçi güçlerin seçimle işbaşına gelen cumhuriyetçi halk cephesi koalisyonuna karşı ayaklanmasıyla başlamış ve 600 bin insanın ölümü, faşist rejimin iktidara gelmesi, 40 yıl süreyle ülkeyi yönetmesi, hatta ikinci dünya savaşı'nın başlangıcı sayılabilecek tehlikeli bir birlikteliğe (Almanya-İtalya-İspanya) sebebiyet vermesi, mihver devletleri'nin ilk dayanışmasına yol açması gibi vahim sonuçları doğurmuştur.

Barcelonismo, yani Barcelona - Katalan örgütlenmesi de bu 40 yıl sürecek Franco diktatörlüğünde ortaya çıkar. Örgütlenmenin ana malzemesi ise yazılması ve konuşulması yıllarca yasaklanan, resmen tanınmayan, açıkça yok edilmeye çalışılan, “Katalanca diye bir dil yok, o sadece bir lehçe” (ne kadar da tanıdık bir ifade!) denilerek aşağılanan kesinlikle şive ya da lehçe olmayan, koca bir halkın ana dili olan Katalanca olur!

İşte FC Barcelona da tam burada devreye giriyor. 40 yıl boyunca sokaklarda bile konuşulamayan Katalanca, Katalanların kabe’si Nou Camp’da ruhunu bulur, ete kemiğe bürünür. Katalan bayrağını alan stada koşar, her maçı tıka basa dolduyor ve faşist rejimin faşist polisinin gözünün içine baka baka, bağıra çağıra ana dilinden marşlar okur, iktidara, Franco’ya meydan okur. "Katil Franco" nidaları Katalunya’dan başkent Madrid’e kadar yankılanır her maç!

FC Barcelona’nın maçları onların özgürlük mücadelesi, futbol takımı ulusal takımları, bordo-mavi renkleri bayrakları, özgürlük simgeleri olur…

Gene bir özgürlük mücadesinde, gene Nou Camp’da binlerce özgürlük yanlısının katıldığı "savaş"ta kralın takımıyla karşılaşır Katalunya milli takımı. Tarih, 17 şubat 1974. “El gran classico” yani Barça - Real Madrid derbisi! Bir yanda İspanyolca’da "kral’ın takımı" manasına gelen, Franco’nun hiçbir maçını kaçırmadığı, egemenlerin takımı, diğer yanda "halkın takımı". Halkın takımı, arkasına aldığı Katalan halkının desteğiyle ve biraz da Johann Cruyff sayesinde şiir gibi bir futbolla inanılmaz bir skora imza atar. 5-0 ! Maçın bitimiyle Franco’nun yaşlı kalbi bu skora daha fazla dayanamaz ve kriz geçirir ve de 1 yıla kalmadan ölür. Diktatörün ölümüyle faşist rejim yerini yavaş yavaş da olsa demokratik rejime bırakır.

Katalanlara göre ise bu maç farklı bir anlam taşır. Bu maç neticesinde Franco’dan, baskıdan, asimilizasyondan kurtulup özgürlüklerine kavuşurlar. Yani faşist rejimin ipini FC Barcelona çeker!

Franco dönemi sonrasında ise 1978 İspanyol anayasası ile ispanya iç savaşı sonrasında kaybettikleri özerkliği geri alır Katalanlar. Baskı dolu yıllar artık geride kalmış. Bu esnada da FC Barcelona adeta küllerinden doğar, büyüme süreci başlar ve durmaksızın süreceğe benzemektedir artık.

90’lı yıllarla beraber özellikle Avrupa’da endüstriyel futbol gerçekliği hayat bulmaya başlar. Sportif rekabet yerini paraya, sponsorlara, politik çekişmelere, mafyalara, bahis oyunlarına bırakmaya başlar. Amatör ruh, temsil edilen değerler, tarihsel birikimler artık ikinci plandadır. Kulüpleri büyük şirketler, siyasetçiler, hatta mafya babaları (özellikle Sicilya’da) yönetir hale gelir. Artık kulüplerin başına geçen profesyoneller (!) rahatlıkla özel işlerini futbol aracılığıyla sonuçlandırmaya başlar. Kimisi devlet başkanlığına soyunurken, kimisi de uyuşturucudan kazandığı paraları aklama işini futbol piyasasında yapmaya başlar. Futbol sayesinde hem kirli işlerine kılıf bulurlar hem de şoven söylemleriyle yüz binleri kolaylıkla idare eder hale gelirler. Sponsorlar ise Fransa 98 dünya kupası finali’nin sonucuna direkt müdahalede bulunucak kadar ayak topuyla ilgidirler artık! E dünya günbegün globalleşmekte, futbol topu da bundan geri kalamazdı ya!

Hızla girilen bu süreçte elbette FC Barcelona da kimi küçük kimi devasa değişikliklere gitmek zorunda kalır. Ama yapılan bu değişiklikler kendisiyle eşdeğer büyüklükteki diğer kulüplere (Real Madrid, Man. United, Milan…) oranla kimi sektörlerde daha sınırlı olur ya da olmak zorunda bırakılır. Zorunda bırakılır çünkü kulübü herhangi büyük şirketler, petrol milyarderleri, kara paracılar, siyasetçiler değil de 106 bin üyeli devasa bir Katalan örgütlenmesi
yönetmektedir. Bu örgütlenmenin demokratik bir yapısı vardır ve "bir üye bir oy" ilkesi benimsenmiştir. İşte bu yapı sayesinde kulüp, şirket kuramaz ve vakıf örgütlenmesine gider.


Büyük ya da küçük futbol kulüpleri için forma reklamından elde edilecek gelirler olmazsa olmaz iken, FC Barcelona "forma renklerini kirletmemek" adına yıllarca göğsüne reklam almaz mesela. Son yıllarda büyük kapitallerin forma reklamı baskısına ayak diremesinin en büyük destekçisi ise Katalan halkı ve 106 bin üyeli örgütlenmesi olur. Bu onurlu bir direniştir! Fakat geçtiğimiz yıl bu direnişine son verir Katalan ekibi. Bordo - mavi renklerini kirletir (!) ve Unicef

reklamını taşıma kararı alır. Hem de beş kuruş para almadan! Üstüne üstlük her yıl yıllık gelirinin %0.7’sini Unicef’e bağışlamaya başlarlar. Kısacası, bırakın para almayı üstüne para vererek forma reklamı alır Katalan milli takımı!

İspanya hudutları dahilinde tek özerk bölge Katalunya değil elbette. Katalanlardan daha tutucu bir millet daha var. Bask’lar. FC Barcelona, Bask bölgesinin gayet muhafazakar takımı olan Athletic Bilboa (ki kadrosunda sadece Bask’lı oyunculara yer verirler.) kadar içe dönük, değişikliğe kapalı bir yapıya olmamasına rağmen takımın Katalan kimliğiyle özdeşleşmiş olması nedeniyle oyunculara ve teknik kadroya Katalanca öğrenme zorunluluğu getirmiştir. Milli kaleci Rüştü Reçber'in 2 aylık Barça serüvenini Katalanca öğrenerek bitirmesi bu uygulamaya güzel bir örnek oluşturur. (7 yıl ülkemizde yaşadığı halde tek kelime dilimizi konuşmayan/konuşamayan Gordon Milne’in kulakları çınlamış mıdır acaba!)

Eskiye oranla çok daha rahatlayan, refah düzeyi oldukça artan, yaşam standartları İspanya'nın geri kalanına oranla çok iyi olan Katalanlar, tüm bu "kaytarma" sebebi sayılacak yeni özelliklerinin aksine halen dillerine, kültürlerine sıkı sıkıya bağlılar. Yılların alışkanlığı mı dersiniz, genlerinde var mı, bilemem ama bu halk, dayanışma düsturunu hiç elden bırakmıyor. Şimdilik dışarıdan "tuzları kuru" gibi gözüküyor olsa bile her maçta “Catalonia is not Spain” pankartını açıyorlar. İnatla Katalan topraklarını savunup, 40 yıl yasaklanmış olan dillerine, kültürel miraslarına sahip çıkıyorlar! (Bir an için buna benzer bir pankartın memleketimin her hangi köşesinde her hangi maçta açılma ihtimalini düşünüyorum! Hemen sonrasında olacaklar geliyor aklıma, korkuyorum...)



Bu ve bunun gibi yüzlerce sebepten dolayı FC Barcelona özel bir kulüptür. Taraftarı da hem gururludur hem de duruş sahibidir! (bkz: beşiktaşlı duruşu) Katalan taraftarlar kulüplerini o kadar çok yüceltir ki dünyanın en büyük kulübü sayılan Manchester United bile onlar için sıradan bir takım oluverir. Açıkçası çok da haksız sayılmazlar!


Faydanılan kaynaklar: wikipeida, takımdan ayrı düz koşu - tanıl bora, yiğiter uluğ.

Hiç yorum yok: